İstanbul İl Başkanlığı

Ekonomi İşleri Başkanlığı - Mart Ayı Bülteni Ekonomi İşleri Başkanlığı - Mart Ayı Bülteni

03 Mar 2021

Kamu giderlerinin ana finansman kaynağını vergi gelirleri oluşturmaktadır. Anayasamızın “Vergi Ödevi” başlıklı 73. maddesinde herkesin kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlü olduğu belirtilirken; vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacı olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle vergi politikası belirlenirken, vergi mükellefi vatandaşlar üzerinde adil bir yük oluşturmayı gözetmek anayasadan kaynaklanan bir zorunluluktur.

Devletin vergi yükünün vergi mükellefi vatandaşlar üzerine adil ve dengeli olarak dağıtılması hususu, gelir dağılımını düzenlemek için kamu maliye politikasının birincil aracı olarak kabul edilmektedir. Bununla birlikte büyüme, istihdam, enflasyon gibi temel ekonomik göstergeler üzerinde de kritik etkilere sahip olması nedeniyle vergi politikası, ekonomik kalkınma için de çok önemli bir unsurdur.

Vatandaşların devletin vergi sisteminden öncelikli beklentisi vergi yükünün adil bir şekilde dağıtılmasıdır. Bu nedenle vergilendirme konusu yalnızca ekonomiyle ilgili değil, bir ülkenin hukuk ve adalet sistemiyle de doğrudan alakalıdır. Kamu maliyesinde gelir gider dengesinin bozulması sonucu oluşan bütçe açığını kapatmak için ağırlaştırılan vergi yükünden kaynaklı olarak vergi sisteminin adaletine dair inancın sarsıldığı durumlarda, mükelleflerin vergi ödeme istekleri de azalacaktır.

Artan kamu maliyesi finansman gereksinimi sonucu vergi gelirlerini artırmak ve siyaseten ayrıcalıklı gruplara çıkar sağlamak amacıyla ülkemizde sıkça tekrarlanan vergi afları da hem vergilerini zamanında ödeyen dürüst vatandaşlar aleyhine vergi adaletini bozmakta, hem de sık sık vergi affı çıkarılması nedeniyle oluşan sürekli af beklentisi nedeniyle zamanında vergi tahsilatını zorlaştırmaktadır. Sonuç olarak mevcut durumda Türkiye’de vergi mükelleflerinin büyük çoğunluğu vergi sisteminin adaletsiz olduğunu düşünmektedir.

Vergi adaletine olan inancın azaldığı bir ekonomide, vergi kaçırma ve kayıt dışı ekonominin artış göstermesi; devletin vergi toplama kabiliyetini düşürerek, vergi gelirlerini azaltması kaçınılmaz olacaktır. Bu durumda vergi sistemi adaletli bir vergi yükü dağılımı sağlamak için gelir ve kazançtan alınan doğrudan vergiler yerine mal ve hizmetlerden alınan KDV, ÖTV, Özel İletişim Vergisi gibi daha kolay tahsil edilebilir dolaylı vergilere ağırlık verme eğilimi göstererek adaletsiz vergi yükü dağılımı sorununu daha da derinleştirecektir.

Dolaylı vergilerin vergi adaletsizliği yaratmasının en büyük gerekçesi, gelir farkı gözetmeden her vatandaş için eşit oranda uygulanmasıdır. Eşit oranlı vergi, düşük gelir gruplarının ödedikleri vergilerin, yüksek gelir gruplarına göre daha ağır yük oluşturması nedeniyle adaletsizdir. Türkiye’deki dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı %60’ın üzerinde seyretmekte olup, 2020 yılında bir önceki yıla göre artış göstererek %64 olarak gerçekleşmiştir. Bu oranın AB ülkeleri için %13 seviyesinde olduğu göz önünde bulundurulduğunda, vergi tahsilatlarındaki verimsizliğin, vergi sistemimizdeki adaletsizliğe katkısı açıkça görülmektedir.

Bununla birlikte doğrudan vergiler tarafına göz attığımızda; doğrudan vergi tahsilatlarının kaynağı olan gelir vergisi, kurumlar vergisi ve mülkiyet üzerinden alınan vergiler içinde en yüksek payın, en kolay tahsil edilebilir vergi türlerinden biri olan kaynaktan kesilen gelir vergilerine ait olduğu görülmektedir. Gelirin, sahibinin eline geçmeden yapılan bu tür vergi kesintileri, 2020 yılında Covid-19 pandemisi sürecinde azalan bordrolu çalışan sayısından kaynaklı düşüşü haricinde yıllar içinde artış eğilimindedir ve doğrudan vergilerin yarısından fazlasını oluşturmaktadır. Yine AB ülkeleri için bu oran ortalama %20 seviyesindedir. Kaynaktan kesilen gelir vergilerinin en büyük kaleminin ücretli çalışanların maaşlarından kesilen gelir vergisi tutarları olduğu düşünüldüğünde, doğrudan vergi tahsilatları yükünün de bordrolu çalışanların üzerine yıkılmış olduğu açıkça görülmektedir.

Ücretli çalışanın maaşından kesilen vergilerin çok yüksek olması, işçinin işverene maliyetini artırarak yeni istihdam yaratılmasını güçleştirmektedir. Ülkemizde 2014 yılından beri özel sektörde istihdam yaratılamamasının, dolayısıyla ülkemizin başlıca sorunlarından biri olan işsizlik sorununun da ana nedenlerinden birinin adaletsiz vergi sistemimiz olduğu açıktır.

Nitekim ücretli çalışanın maaşı üzerindeki vergi yükünü ölçmek için OECD’nin kullandığı gösterge olan ve işçinin eline geçen net ücretin işçinin işverene maliyetine oranı üzerinden hesaplanan vergi takozu verisine göre Türkiye’deki çalışanların ücretleri üzerindeki vergi yükü OECD ülkeleri ortalamasının üzerinde gerçekleşirken, bu oran her geçen yıl artmakta ve OECD ülkeleri ile olan makas açılmaktadır.

İşçinin işverene maliyeti ile net ücret gelirinin arasındaki farkın çok yüksek olmasının işgücü piyasası üzerindeki etkisi yalnızca işsizliği artırmakla da sınırlı kalmaz. İşgücünü arz eden işçinin çalışmaya gönüllü olduğu en düşük tutar ile talep eden işverenin ödemeye gönüllü olduğu en yüksek tutar arasındaki farkın açılması nedeniyle işgücü piyasasının dengeye gelmesi zorlaşmaktadır. Bu durumdan kaynaklı olarak işçiler arzu ettiklerinden daha alt seviye işlerde çalışmaya mecbur kalırken, işverenlerin de bekledikleri vasıf seviyesinin altında işçi istihdam etmelerine neden olunmakta ve her iki taraf için de olumsuz sonuçlar doğmaktadır.

Özetle, toplam nüfusun %22’sini oluşturan bordrolu çalışanlar hem gelirleri üzerinden normalin üstünde vergi yüküne maruz kalarak gelir vergisi yükünün yarısından fazlasını taşımakta, hem de harcamaları üzerinden yüksek vergilendirmeyle karşı karşıya kalmaktadır. Bu durum bir yandan yüksek dolaylı vergilerin mal ve hizmet fiyatlarında fazladan bir artış unsuru yaratmasıyla enflasyonu beslemekte, diğer yandan ücretli çalışanın harcanabilir gelirini azaltarak ekonomik büyümeyi kısıtlamakta ve ülkenin refah seviyesini düşürmektedir.

Sonuç olarak Türkiye’de bir çalışan maaşının %40’ını eline bile geçmeden devlete ödemektedir. Kalan geliri ise tükettiği mal ve hizmetlere ödediği vergilerle elinden

alınmaktadır. Vergiden kaçınma olanağı bulunmayan ücretli çalışanlara, bu durumları istismar edilerek gelirleriyle orantısız olarak kamu giderlerinin en ağır yükü yüklenirken, vergisini düzenli ödemeyen mükelleflere ardı ardına çıkan vergi aflarıya avantaj sağlanmaktadır. Bu çarpıklığın ekonomi üzerindeki olumsuz etkileri bir yana, vergi sistemimiz anayasada belirlenen sosyal amacına aykırı bir şekilde, adaletli olmaktan oldukça uzaktadır.

Ülkenin vergi politikaları mükelleflerin gelirine orantılı bir şekilde düzenlenerek, kamu giderlerinin yükü vatandaşlara adil olarak paylaştırılmalıdır. Sık aralıklarla çıkarılan vergi afları ile vergi ödememeyi teşvik etmek yerine, vergisini tam ve zamanında ödeyen mükelleflere vergi avantajları sağlanmalıdır. Vergilerin ağırlığı dolaylı vergilerden, dolaysız vergilere kaydırılmalı, mal ve hizmetler ile işgücü maliyetleri üzerindeki vergi yükleri azaltılmalıdır. Bu politikalarla yüksek vergilendirmenin büyüme, işsizlik ve enflasyon üzerindeki olumsuz etkileri giderilerek ekonomik kalkınma desteklenmeli; vatandaşların refahı gelir dağılımı gözetilerek artırılmalıdır.

Devletin vatandaşlarıyla arasındaki en temel bağ olan vergi ödevinde adalet sağlamak, devleti yönetenler için anayasal yükümlülüğün de ötesinde, hakkaniyetli yönetim anlayışı için bir zorunluluktur. Düzgün işleyen bir adalet ve hukuk sistemi algısının bulunmaması, ekonomik kalkınmanın önündeki en önemli engeldir. Vergi adaleti konusu da bu sorunun tam orta yerinde durmaktadır. Bu yüzden vergi sistemindeki çarpıklıkların giderilmesi hususu, ekonomimizin yapısal sorunlarının düzeltilmesi için öncelik verilmesi gereken konuların başında gelmektedir.


  • İLGİLİ ETİKET:
  • #EKONOMI
  • #İSTANBUL DEVA PARTISI

SONRAKİ HABER

Sinema Emekçileri Sendikası Ziyareti

Sık Sorulan Sorulara Cevaplar

03 Mar 2021