İstanbul İl Başkanlığı

Deva Partisi İstanbul İl Başkanlığı Sağlık Çalıştayı Sonuç Bildirisi Deva Partisi İstanbul İl Başkanlığı Sağlık Çalıştayı Sonuç Bildirisi

23 Mar 2021

Tarih:13/03/2021

Yer: Taksim Point Otel

Çalıştay Konusu: “Sağlıkta Dönüşüm, Neye Dönüştü?”

Çalıştayın Amacı: 14 Mart Tıp Bayramı vesilesiyle, sağlık çalışanları ve şu anda eğitim alan tüm sağlık grubu üniversite öğrencileriyle bir araya gelerek, sağlık sistemindeki mevcut sorunlara pandemi de eklendiğinde, zorlu koşullarda çalışan sağlık çalışanlarımızdan yaşadıkları sorunları dinlemek ve çözüm önerileri üretmek için amaçlanmıştır.

Maslarda çıkan sonuç raporu aşağıdaki gibidir:

Eğitim Masası

Yükseköğretim kurumunun mevcut yapısı incelendiğinde, kendi özerk ve kamu tüzel kişiliği çatısı altındaki üniversitelerin, her geçen yıl özgür ve özgün düşünme yetenekleri azalmakta, akademik üretim ya düşmekte ya niteliği bozulmakta, özgür düşüncenin mabedi olması gereken akademiler adeta birer siyasi arenaya dönüştürülmektedir. Geçtiğimiz yıllarda kamuoyu gündemini meşgul eden üniversitelerdeki tartışmaların büyük bir bölümünün siyasi otoritenin üniversitelere hâkim olma çabasından kaynaklandığı görülmektedir. Bu durumun en büyük mağdurları akademisyenler başta olmak üzere Türk gençliğidir. Ülkemizin yaşadığı beyin göçünün en büyük nedeninin bu tutum olduğu açıktır.

Ülkemizin mevcut durumu incelendiğinde ve yükseköğrenimde eğitimlerine devam eden öğrencilerimizin ekonomik durumları göz önüne alındığında devletimiz tarafından öğrencilerimize sunulan maddi destekler oldukça yetersiz kalmaktadır. İçinde bulunduğumuz zorlu ekonomik şartlarda genç işsizlik problemi her geçen gün artarken öğrenim hayatında kredi kullanmış gençlerimiz eğer bir iş bulabilirlerse kariyerlerine önlerinde ödenmesi gereken büyük bir borçla başlayabilmektedirler.

Sağlık eğitimi veren kuruluşların yapısı incelendiğinde çoğu kuruluşun eğitim ve öğretimi merkezine almış bir mimariden çok sağlık hizmetini önceleyen bir fiziksel yapı üzerinde hizmet verdiği görülmektedir. Sağlıklı bir eğitim ancak sağlıklı bir çevrede mümkün olacağından sağlık eğitimi veren kuruluşlarımızın fiziki şartlarını revizyonu büyük bir gereklilik arz etmektedir.

2019 yılının sonundan itibaren dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgını eğitim ve öğretim kavramlarını hiç olmadığı kadar girift bir yapı haline getirmekle kalmayıp gelişen teknoloji karşısında öğretim sistemimizin de gelişmesi gerektiğini ortaya koymuştur. Sağlık eğitim ve öğretiminde müfredatın gözden geçirilerek zenginleştirilmesi, eğitim kaynaklarına uzaktan erişimin kolaylaştırılması, konvansiyonel ve elektronik kütüphane hizmetlerinin geliştirilmesi sağlık kurumlarımızın ivedilikle ele alması gereken konular arasındadır.

Sağlık çalışanlarımız içeriği, materyal ve metodolojisi oldukça hızlı değişen bir meslek grubunu oluşturmaktadır. Çoğu sağlık çalışanı mesleki bilgilerini kısa aralıklarla revize etme ihtiyacı hissetmekte, kişisel gayretleri ile bu açığı kapamaya çalışmaktadırlar. Ancak büyük bir organizasyonun etkili ve verimli çalışabilmesinin asli unsurlarından olan ortak hareket edebilme yeteneği ancak tüm sağlık çalışanlarının uyumlu ve organize bilgi sahibi olması ile mümkün olacaktır. Bu noktada devletimizin sorumluluğu sağlık personelimize gerekli kurum içi eğitimlerin etkili bir şekilde sunulması ve uygulamalarının takip edilerek süreç verimliliğinin kontrol edilmesi olacaktır.

Tüm kademelerdeki sağlık çalışanlarımızın aldıkları eğitimler düşünüldüğünde, eğitim müfredatındaki davranış bilimleri konularının ve eğitimlerinin oldukça yetersiz olduğu görülmektedir. Bu vakanın bir sonucu olarak iş hayatında karşılaşılan sorunlar bilinenin çok ötesindedir. Sağlık eğitiminde davranış bilimlerini önemseyen ülkeler incelendiğinde, iş akışının verimliliğinin ve sağlık çalışanının ve sağlık kurumuna başvuran insanların memnuniyetinin önemli ölçüde arttığı görülmektedir. Davranış bilimleri sağlık eğitiminin önemli bir bileşeni haline getirilmelidir.

Sağlık çalışanı olduktan sonra, meslek tercihi yaparken sahip olduğu beklentilerinden çok uzak bir kariyere başladığını fark eden gençlerimizin sayısı oldukça fazla olup bu sayı her geçen gün artmaktadır. Bu durum gençlerimizi bir süre sonra mutsuzluğa ve karamsarlığa sürüklemekte olup gençlerimiz ya meslek dışında bir işe yönelmekte ya da mesleğini verimli yapmama/yapamama tavrına sahip olmaktadırlar. Bu her iki durumda hem gençlerimiz için hem de ülkemiz için büyük bir enerji, zaman, emek ve kaynak kaybı anlamına gelmektedir. Üniversitelerimizin, sağlık kurumlarımızın ve Millî Eğitim Bakanlığımızın ortak çalışmaları ile gelecek tercihi yapacak gençlerimize rehberlik edilmesi büyük bir gerekliliktir. Bu şekilde gençlerimiz kariyerleri ile ilgili daha sağlıklı kararlar verebileceklerdir.

Pandemi Masası

Ülkemizde bir yılını doldurmuş olan Covid-19 salgını hayatın tüm alanlarını etkilemiştir. Bu sürecin merkezinde yer alan sağlık personeli için ise mevcut problemlerin üzerine dezoryante ve operasyonel bakış açısından uzak pandemi yönetimi eklenmiş ve sağlık gücümüz oldukça yıpranmıştır.

Yöneticiler salgınla mücadele planlamasını salgının başlangıcının üzerinden 1 yıl geçmiş olmasına rağmen hala yapmamaktadır. Günü kurtarmaya çalışan yaklaşımlar, sahada çalışan personelin yalnız bırakılması, halkın sağlığını tehlikeye atmaya devam etmektedir. Geceden sabaha çıkarılan plansız genelgeler, ani görevlendirmeler hala devam etmekte olup; göstermelik yapılan bu işlerin yeni hasta sayılarını azaltmaya etkisini mesai saatleri içerisinde çalıştığımız birimlerde; mesai saatleri dışında ise televizyon başında görmekteyiz.

Salgın tedbirleri için çok zaman kaybedilmiş; halkın, ana akım medyanın ve sivil toplum kuruluşlarının bu tedbirlere iştiraki sağlanamamıştır. Halka koruyucu maske ulaştırılması gecikmiş ya da çoğunlukla hiç yapılmamıştır. Sağlık çalışanları için de yeterli koruyucu ekipman sağlanamamıştır. Aile sağlığı merkezlerinde, eczanelerde, veteriner hekim kliniklerinde koruyucu ekipman temini yapılmadığı gibi; bu dönemde fiyatı artan dezenfektan ürünleri hiç sağlanamamıştır. Göreceli olarak koruyucu ekipman temininin daha iyi göründüğü hastanelerdeki maskelerin kalitesi ise uygun olmayıp; salgın mücadelesinde sağlık personeline ne kadar önem verildiğinin göstergesi niteliğinde olmuştur.

Salgınla mücadelede yalnız bırakılan sağlık personellerinin çalışma sürelerinde ve koşullarında iyileştirme sağlanamadığı gibi; var olan en temel özlük hakları da (izin, istifa, tayin vb.) çıkarılan genelgelerle engellenmiştir. Süreç boyunca sağlık çalışanlarına ek ödeme yapılacağı bildirilmiş ancak bu ödemenin miktar olarak yetersiz olması ve adil bir biçimde dağıtılmaması nedeniyle hem çalışanlar arasında iş barışı bozulmuş; hem de ana akım medyada yanlış bir şekilde lanse edilerek sağlık çalışanları halkla karşı karşıya getirilmiştir. Geldiğimiz bu yeni dönemde sağlık personelleri için şimdiye kadar verilemeyen hakları (istifa, emeklilik, yıpranma, döner sermayesiz tek kalem kabul edilebilir maaş vs.) ivedilikle teslim edilmeli ve uygun çalışma ortamı sağlanma çabası derhal başlamalıdır. Covid-19 nedeniyle vefat eden çalışma arkadaşlarımızın vefat sebebinin meslek hastalığı olarak kabul edilmesi önceliğimiz olup; görev başında hastalanan arkadaşlarımızınsa hak gasplarının önüne geçilmelidir.

Süreç boyunca “hasta”, “vaka” gibi kavramlarla ve gerçeği yansıttığı şaibeli verilerle halk ve sağlık çalışanları üzerinde bir algı yönetimi uygulanmaya çalışılmıştır. Bu dönemde sahada çalışarak gerçeği gören ve halkı tedbirli olması konusunda uyaran sağlık çalışanları ve sivil toplum kuruluşları ise hükümet tarafından düşman olarak görülmüştür. Covid-19 salgınıyla mücadele etmek yerine salgınla mücadele eden kişilerle mücadele etmek; halkın da sağlık kurumlarına ve sağlık çalışanlarına güven duygusunu azaltmıştır.

Salgının başlangıcının üzerinden 1 yıl geçmiş ve yapılan hatalardan ders alındığını görmek ve önümüzdeki dönemde daha iyi salgın yönetimini görmek en büyük temennimizdir. Mevcut dönemde aşılama tek çıkar yolumuz olarak görünmektedir. Normalleşme çalışmalarının başladığı yeni dönemde aşılama programının hızlandırılması; aşının ulaşılır ve herkes için kapsayıcı olması gerekmektedir. Buna rağmen aşılama çalışmaları için yeterince özendirici ve bilgilendirici çalışmalar yapılmaması, aşıya ulaşımın herkes için adil ve kolay olmaması endişe vericidir. Aşı stokları konusunda en yetkili ağızdan yapılan çelişkili açıklamalar ise endişemizi artırmaktadır. Aşılama konusunda daha gerçekçi, planlı ve adil program yürütülmelidir.

Hukuk Masası

Öncelikle araştırılması gereken konu şiddeti doğuran nedenler olmalıdır. Mevcut iktadarın sağlık hukuku politikası hastalıkları pazarlanabilir ürünler, hastaneleri ise işletme olarak görmektedir. Oysa devletin öncelikli görevi vatandaşın sağlığını korumak olmalıdır. Ancak; tam gün yasası ile sağlıkta ticarileşme hızlanmış ve vatandaşın tercih hakkı elinden alınmıştır. Vatandaşlar devlet eliyle özel hastanelere yönlendirilmişlerdir. Bu sistemle de hastanın sağlından ziyade özel işletmenin daha fazla kazanacağı sistem ön plana çıkmış ve işletmelerin kar oranını arttırıcı bir sistem mevcut düzen haline gelmiştir. Bu nedenle vatandaşın temel sağlık hakkına sahip bir birey olduğunu hatırlatıcı, onların sağlığını korumaya yönelik sağlık hukuk politikaları geliştirilmelidir.

Yoğun ve uzun çalışma saatleri sonucunda doktorlar kendi hastasına yabancılaşmaktadır. Sağlık çalışanlarının çalışma koşulları ve çalışma saatleri düzenlenmelidir. Ve sağlık kadrolardaki sağlık çalışanı eksiği tamamlanmalı, sağlık çalışanı alımı yapılmalıdır. Devlet eliyle yapılan sağlık çalışanına yönelik itibar suikastına son verilmelidir.

Çözüm bulmamız gereken aynı derecede önemli konu ise sağlık çalışanlarının can güvenliğinin sağlanması ve sağlık çalışanlarına şiddetin önlenmesi için caydırıcı hukuk politikaları olmalıdır. Faillerin tekrardan veya diğer kişilerin benzer suçları işlemesinden caydırılması, suç işlendikten sonra failin kollukça tespiti ve özellikle hızlı ve etkili bir ceza hukuku takibiyle sağlanabilir. Bu şekildeki bulma ve takiple caydırıcılığının sağlanması için; gerek meslek örgütleri ve gerekse kolluk görevlileri bazında tedbirler alınmalıdır.

Herhangi bir sağlık çalışanına yönelik sözlü, fiziki veya psikolojik şiddet uygulayan birisi karşısında doğrudan kamu otoritesini bulacağını bilmelidir. Şiddet eylemlerine neden olan bireyler, bu kurumlarda çalışan personelin çalışma yoğunluğunu ve ruh halini anlaması için yaptırım olarak belli bir süre toplum/kamu hizmetlerinde çalışmaya zorlanması uygulaması hukuken tartışmaya açılmalıdır.

Türk Hukuk mevzuatında hasta hakları ve sağlık çalışanı hakları dengesinde terazi hasta haklarının lehine olacak şekilde bozulmuştur. Ancak haklar beraberinde sorumlulukları da getirir. Bu nedenle hastalara sorumlulukları da hatırlatılmalıdır. Bu hatırlatmada kamu spotlarından destek alınmalıdır.

Doktorların hastayı tam ve eksiksiz olarak bilgilendirmesinin önemi vurgulanmalıdır. Onam formları hemşireler veya başkaca yardımcı elemanlarca değil doktorun kendisi, tarafından alınmalıdır.

Sağlık çalışanlarına yanlış tedavisinin hem ceza hem tazminat hukuku açısından sonuç teşkil edeceğine ilişkin eğitim lisans sürecinde eğitim verilmelidir. Bu eğitim sağlık hukukçuları tarafından verilmelidir. Güncel uygulamalar ve mevzuat değişiklikleri hakkında sağlık çalışanları aydınlatılmalı ve profesyonel meslek hayatında belirli periyotlarda bu eğitimler tekrar etmelidir.

Mesleki kötü uygulama sigortasının içeriği ve kapsamı hakkında her hekim bilgilendirilmelidir. İşbu sigortanın kapsadığı dönemler ve poliçedeki teminat miktarı konusunda gerekirse hastane yönetimi sağlık çalışanlarına detaylı bilgilendirme sağlamalıdır. Zorunlu olan mesleki sağlık sigortasını hekime getirdiği mali külfeti idare yüklenmelidir.

Fizyoterapist ve psikologların statülerde kanuni boşluk bulunmaktadır. Bu nedenle hem bu meslekleri hem de meslek çalışanlarını koruyacak kapsamlı bir kanun çıkartılmalıdır.

Veteriner hekimler mesleklerini icra ederken birçok maddi ve manevi engelle karşılaşmaktadırlar. Hükümetin veteriner hekimler için yürüttüğü politika mesleğin etkin bir biçimde yapılmasını olanaksız kılmaktadır. İşbu engellerin kaldırılması için meslek örgütlerinin görüşleri alınarak çalışmalar yapılmalı, veterinerlik mesleğinin hakları, yetkileri ve çalışma şartları geliştirilmelidir. E-reçete ile veteriner hekimin yazılı reçete yazma hakkını elinden alıp, ilaçların beşeri preparatlarının da elinde bulundurmasını yasaklanmıştır. Bu sistem hayvan hakları, veteriner hekimin karşılaştığı güçlükler ve uygulamada yaşanan zorluklar gözetilerek değiştirilmelidir. Veteriner hekimlerin yıpranma hakkı ellerinden alınmıştır. Veterinerlerin sağlık hizmetleri sınıfında yer aldığı, çoğu insan sağlığını etkileyecek zoonoz hastalıklarla mücadele eden insanlar oldukları hususu gözetilerek yıpranma yapı tekrardan tesis edilmelidir. Sağlıkta şiddettin önlenmesi yasasının kapsamına veteriner hekimler de alınmalıdır.

Özlük ve Refah Hakları Masası

Performans sistemi uygulamasında, işin niteliği ön planda tutulmayıp sayıca çoğunluğu sağlayanın kazanabildiği, kalitenin ödüllendirilmediği bir sistemdir. Çok özellikli, uzun saatler boyu cerrahi müdahaleyi yapabilen bir kişinin emeğini yok sayıp küçük cerrahi/medikal işlemlerden birkaç tane yapanın daha çok makbul görüldüğü pratikte yaşanan bir durumdur. Ağır ve meşakkatli işlemlerin hekim tarafından maddi ve manevi risk/fayda oranının risk yönünde ağır basması nedeniyle, hekimlerin mesleki davranışları değişmektedir. Sonuç olarak hekimler mesleki yeterliliği olmasına rağmen yüksek komplikasyon riski taşıyan işlemlerden kaçınmakta ve bu işlemlerin sadece sayıları çok sınırlı olan üçüncü basamak kamu sağlık kurumlarında ve özel merkezlerde yüksek meblağlar karşılığında hastalara ciddi maddi yüklerle geri dönüşüne neden olmaktadır. Bu nedenle işin kalitesinin öncelikle ödüllendirilmesi önemlidir. Gün içerisinde bakılan hasta sayısının, mesleğin etik ve pratik normlarının dışına çıkılacak şekilde düzenlenmesi verilen sağlık hizmeti kapasitesini yükseltiyormuş gibi görünmesine rağmen verimliliği hem hasta hem de sağlık çalışanları için düşürmektedir. Sağlık çalışanlarının günlük problemlerinin neredeyse tamamı bu durumla ya doğrudan ya da dolaylı olarak ilişkilidir. Sağlık sistemi içinde mevcut bulunan Kalite Yönetim Birimlerinin yukarıda bahsedilen durumu bu şartlarda değerlendirmesi ve yönetmesi hem hasta hem çalışan için gereklilik arz etmektedir. Yine benzer hizmetlerin farklı iki hastanede farklı ücretler şeklinde ücretlendirilmesi adalet duygusunu zedelemektedir. Aile hekimlikleri içerisinde düzenlenen, kayıtlı nüfusa göre performans planlanması, aşılama, bebek izlemi gibi takiplerde ulaşılamayan hastalar nedeniyle hekimin maddi anlamda cezalandırılması şekilde yapılan uygulamalarda da düzenleme gerekmektedir. Öncelikli olarak maksimum hasta sayısı için insani şartlar içerisinde sınırlama getirilmeli ve bir performans sistemi olacaksa özellikli işlemler üzerinden değerlendirme yapılmalıdır.

Nöbet sayı ve süreleri konusu incelendiğinde, özellikle tıpta uzmanlık eğitimi süreci boyunca asistan hekimlerin yıprandığı bir tablo karşımıza çıkmaktadır. Pratik yaşamda büyük çoğunlukla nöbet ertesi izinler kullandırılmamaktadır. Fazla mesai maksimum ödeme tutarının üzerinde nöbetlerin tutulduğu ve karşılığının alınmadığı bilinen bir gerçektir. Bununla ilgili bir diğer sorun nöbet tutulan hastane ortamlarının fiziki elverişsizliğidir. Diğer yardımcı sağlık personelinin de nöbet sonrası yorgunlukları ve uykusuz geçirilen tüm gece boyu boyunca saatlik nöbet ücretlerinin karşılığı cüzi rakamlara tekabül etmektedir. Birçok sağlık personelinin nöbet ile ilgili seçim hakkı bulunmamasına rağmen verilen sağlık hizmetinin acil vaka mevcudiyeti ihtimali sonucunda mecburi bir eylem olduğu göz önünde bulundurulduğunda, nöbet ücretlerinin maddi ve manevi açıdan tatmin edici bir seviyeye eriştirilmesi ve nöbet tutan personelin yıllık yıpranma payı ve izin hakkının arttırılması gerekmektedir.

Sosyal devlet anlayışının bir gerekliliği olarak topluma verilecek sağlık hizmetinin eşit ve yeterli olması gerekmektedir. Ancak toplumsal refahın eşit dağıtılamaması sonucu mevcut sağlık kapasitemizin yönetiminde devlet hizmeti yükümlülüğü bir mecburiyet olarak sağlık çalışanımızın görevi olarak tanımlanmaktadır. Mecburi hizmet olarak bilinen devlet hizmeti yükümlülüğü sürecinin yönetimi maalesef halkımızın ve sağlık çalışanımızın ihtiyaçlarını yeterli ölçüde karşılayamamakta ve sağlık çalışanı insan kaynaklarının verimsiz kullanılması ve sunulabilecek sağlık hizmetlerinin sunulamaması sonuçlarıyla toplumumuzu karşı karşıya bırakmaktadır. Devlet hizmeti yükümlülüğü yönetimi, disiplinler arası bir kooperasyon bilinciyle ele alınmalı ve sağlık personelinin tayin süreci olmaktan çıkıp sonuç ve insan odaklı bir yaklaşım olarak benimsenmelidir. Örnek vermek gerekirse genel cerrahi uzmanı bulunmayan bir kuruma ilgili branş hekiminin atanması o kurumda cerrahi müdahale yapılabilmesi için gereken şartların sadece bir tanesini karşılamakta süreç içinde karşılaşılan en ufak eksiklik, ihtiyaç bulunan operasyonun gerçekleşmesini imkânsız hale getirmektedir. Her yıl bu ve benzeri sayısız yönetim hatası nedeniyle insan gücü, emek, tecrübe ve sağlık hizmeti sunumu kayıpları ülkemizin maddi ve manevi varlığına büyük kayıplar getirmektedir. Devlet hizmeti yükümlülüğü sağlık personelinin aile hayatı ve mesleki gelişimi için bir zorluk olmaktan çıkarılmalı gerekli tüm düzenlemeler ve kolaylıklar tüm sağlık çalışanlarımıza ve ailelerine sunulmalıdır. Ancak bu şekilde toplumumuza etkili ve yeterli sağlık hizmeti sunulacağı düşünülmektedir.

Ticari kurumlar olan özel sağlık kurumlarının ciddi bir denetime tabi tutulmaları gerekmektedir. Sağlık personelinin sunduğu sağlık hizmeti üzerinden, karlılığı arttırma amacıyla, olağan işleyişin dışına çıkılması için yapılan baskılar bilinen gerçeklikler olarak karşımıza çıkmaktadır. Resmi tatillerde çalışma baskısı özel hastanelerde görülen sorunlardan biridir. Denetim mekanizmaları, özel hastanelerin etik kurallara uyumu üzerinden sürekli ve etkin bir şekilde denetimini sürdürmelidir.

Sağlıkta dönüşüm programı kapsamında merkez teşkilatın sağlık hizmeti sunucusu olmaktan çıkıp denetleyicisi pozisyonuna geçtiği görülmektedir. Kamu sağlık kurumları büyük oranda özerk ticari faaliyetleri olan karlılık amacıyla yönetilen, başhekimin veya sorumlu amirin sözleşmeyle işbaşında olduğu işyerleri olarak yönetilmektedir. Kuşkusuz kamu hastanelerinde idari işleyişin ve sağlık personelinin denetimi önemlidir. Ancak bu denetim mekanizmalarının sağlık personeli üzerindeki otoritenin ispat araçları olarak kullanılmadığından emin olunmalıdır.

Kamu hastanelerinde israftan kaçınılması gerektiği kadar kamu sağlık hizmeti sunan kurumların kâr amacı güdemeyeceği bilinmeli ve kaliteli yaşam öncelenmelidir. Kamu hastanelerindeki yönetim kadrosu, kurumda yeterli süre çalışmış, devlet ahlakı ve bilinci yüksek personel arasından seçilmeli ve yeterliliği hasta ve çalışanında fikrine başvurularak değerlendirilmelidir.

Ortaya çıkan bir diğer sorun da merkezi otoritenin özel kurum ve kuruluşları denetlerken yaptığı güncel hayatta ortaya çıkan keyfi yaptırımlardır. Veteriner hekimler ve diğer sağlık kuruluşlarından gelen geribildirimler ışığında ortaya çıkan sorunlar incelendiğinde, özel merkezlerin kamu denetiminin keyfiliğe vardığı görülmektedir. Burada incelenecek esas durum belirlenen standartların uygulanabilir pratikliğinin sağlanması ve denetim mekanizması içerisinde oluşan suistimal de gereğinde yaptırıma tabi kılınacağının açık bir şekilde belirlenmesidir.

SABİM VE CİMER üzerinden kişi söylemine bağlı bir şekilde alınan savunmalar sağlık çalışanlarının motivasyonu üzerinde olumsuz etki bırakmaktadır. Bu nedenle usulsüz şikayetlerin önüne geçilmeli, keyfi savunma alma işleminden vazgeçilip bu işlemin hukuki merciler üzerinden ilerlemesi sağlanmalıdır.

Meslek hastalığı tanımı genişletilebilir bir tanım olarak karşımızda durmaktadır. Covid-19 tablosunun meslek hastalığı olup olmaması üzerinden yürütülen bu tartışma, esasında tartışmaya kapalı bir şekilde meslek hastalığı olmalıdır şeklinde sonuçlandırılmalıdır. Bununla birlikte yukarıda belirtilen mesleğin gereği olan nöbetler, hayatın olağan ritmine aykırı bir tablodur. Uykusuzluğun ve bununla birlikte stres durumunun uzun dönemde getirdiği kardiyovasküler riskleri arttırdığı bilinmektedir. Bu nedenle sağlık çalışanı olmanın, çalışan sağlığı üzerine getirdiği risk faktörlerinin belirlenmesi ve meslek hastalığı kategorisi içerisine dahil edilmesi önemlidir.

Özellikli iş yapan iyi yetişmiş hocaların maalesef bu yasa sonrasında bulundukları üniversitelerden ayrıldıkları bilinmektedir. Mevcut sistem içerisinde bu hocaların birçoğu özel üniversite ve hastanelere adeta zoraki bir şekilde transfer edilmişlerdir. Ömrünü, yaptığı iş üzerinde harcamış olan kıymetli hocaların, cüzi meblağlarla çalıştırılmak istenmesi sonucunda, devlet üniversitelerinde zoraki bir şekilde ayrılışın önü açılmış olup boşalan kadrolar siyasi ayak oyunlarıyla doldurulmaya çalışılmıştır. Bunun sonucunda, kamuoyunda tüm hocaların maddi kazançlar uğruna ayrıldığı izlenimi verilmiş, toplum önünde küçük düşürülmeye çalışılmıştır. Şu aşamada yetişen pratisyen hekim ve geleceğin uzmanlarının kalitesinde ciddi anlamda gerileme yaşanmıştır. Özel hastane ve üniversitelere olan bu geçirgenliğin gelecek üzerinde olan olumsuz etkisinin geri döndürülmesi elzemdir. Bu özellikteki hocaların tekrardan devlet üniversitelerine geçişinin sağlanması gerekmektedir.

Emeklilik sonrası yaşanan bu tablo kamuda çalışan sağlık personelinin içine atıldığı performans sistemindeki aksaklığın bir yüzü olarak karşımıza çıkmaktadır. Performans sisteminin tümüyle kaldırılıp niteliğin ödüllendirileceği bir sisteme geçilmesi çeşitli hesaplamalarla dolaylı olarak verilen bu ücretlerin büyük kısmının sabit bir ücrete dönüştürülmesi gerekmektedir. Yine sağlık çalışanlarındaki yıpranma durumu göz önünde bulundurularak erken emekliliğin önünün açılması gerekmektedir. Veteriner hekim, eczacı ve özel hastanelerde çalışan diğer sağlık personelinin stratejik bir meslek grubu olması nedeniyle kamuda çalışan diğer sağlık personeli ile aynı özlük haklara sahip olması gerekmektedir.

Sahadaki Sağlık Sistemi İş Akışı Masası

Neoliberal ekonomi politikalarının benimsenmesinin bir sonucu olarak geliştirilen sağlık politikaları, ülkemizde 2003 yılında “Sağlıkta Dönüşüm Programı” (SDP) adıyla benimsenmiş ve yıllar içinde uygulamaya geçirilmiştir. Bu reform projesinin bir bölümünü, sağlık ocakları tarafından verilen birinci basamak sağlık hizmetlerinin “aile hekimliği sistemi” ile sunulması oluşturmaktadır. Birinci basamak sağlık kuruluşlarının görev yetki alanında bulunan “koruyucu sağlık hizmetleri”, “topluma yönelik” ve “kişiye yönelik” olarak iki kısımda projelendirilmiş, koruyucu hekimlik hizmetleri sağlık ocakları yerine kurulan “toplum sağlığı merkezleri”nin sorumluluğuna verilirken, kişiye yönelik koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetleri aile hekimlerinin sorumluluk alanına bırakılmıştır. (Erol H., Özdemir A. Sosyal Güvenlik Dergisi, Ocak 2014, Cilt 4, Sayı 1, Sayfa 9-34)

Aile Sağlığı Merkezleri’nde (ASM) aile hekimleri tüm giderleri devletin kendilerine verdiği cari gider adı altındaki ücretle karşılamak zorunda bırakılmıştır. Hekimler bir taraftan gelir-gider dengesiyle uğraşmakta, diğer taraftan sağlık hizmeti sunmaya çalışmaktadır. Her hekim aile sağlığı elemanını kendisi seçmektedir. Sağlık hizmetinin gereği olan ekip çalışması yerine ikili çalışma ile emek gücü maliyetleri azaltılmaya çalışılmaktadır. Bir hekim ve bir aile sağlığı elemanından oluşan aile hekimliği sisteminde, hekimler “kamu görevlisi” olmak yerine, ücretini piyasa koşullarında kazanan bir “girişimci”ye dönüştürülürken, aile sağlığı elemanı da kamu görevlisi statüsünden aile hekimiyle bireysel iş akdi temelinde istihdam edilen ve kamu görevliliğinin sağladığı güvenceleri büyük ölçüde yitirmiş bir statüye sokulmaktadır. (Erol H., Özdemir A. Sosyal Güvenlik Dergisi, Ocak 2014, Cilt 4, Sayı 1, Sayfa 9-34)

Aile hekimlerine bağlı nüfusun fazla olması (3500-4000 kişi), ASM’lerin iş yükünün fazla olması, halkın sağlık okuryazarlık düzeyinin düşüklüğü ASM’lerin fizik ve teknik kapasitelerinin yetersizliği hem ASM’lerin koruyucu hekimlik dahil olmak üzere tüm hizmet kalitelerini olumsuz etkilemekte hem de sevk zincirinin etkin şekilde uygulanabilmesine engel olmaktadır.

Acil servislerdeki yığılma sağlık çalışanlarının yükünü arttırmakta daha kaliteli sağlık hizmeti sunabilmenin önünü tıkamaktadır. Normal poliklinik muayene ve ilaç ödemelerinde ücret alınırken acil serviste alınmaması, vatandaşların mesai saatleri içinde işyerlerinden izin alma güçlüğü yaşamalarının zor olduğu gözlenmektedir. Polikliniklerde fiziken sıra beklemeyip internet üzerinden aldıkları randevu ile evde sıra bekleyen hastaların bir an önce sağlık hizmeti almak istemesi, vatandaşın sağlık okuryazarlığının düşük olması bu durumun sebepleri arasında sıralanabilir.

İşyeri hekimlerinin maaş, izin, fazla mesai, işyeri Sağlık Birimleri fiziksel şartlarındaki sıkıntılar gibi çalışma koşullarındaki zorlukların giderilmesi; nitelikli hekimlik faaliyeti ile daha nitelikli sağlık hizmeti sunabilmelerinin sağlanması gerekmektedir.

Ülkemizde nadir görülen kronik veya doğuştan hastalığı olan vatandaşlar GSS için ayrılan fonların kısıtlamaları nedeniyle sağlık hizmetlerinden yeterli ölçüde yararlanamamaktadırlar.

GSS sisteminin en temel özelliğinin, primlerini ödeyen bütün yurttaşların kamusal sağlık sigortası ve kamu sağlık kuruluşlarından oluşan bir sistem içinde bütün sağlık hizmetlerini alabildiği görülmüştür. Bütün giderlerinin sigorta sistemi tarafından ödendiği bir model yerine, yurttaşların kamusal sağlık
sigortası ve kamu sağlık kuruluşlarının yanı sıra özel sağlık kuruluşlarına ve özel sağlık sigortacılığına da başvurulabildiği ancak bunun için ek ödeme yapmak zorunda kaldığı, yarı kamusal, yarı özel bir sistem öngörmesi olduğu ortaya çıkmaktadır. GSS sistemi üzerine genel bir değerlendirme yapıldığında, sağlık hizmetlerini yurttaşlık hakkı olarak gören ve bu çerçevede hizmeti genel bütçeden finanse ederek tüm yurttaşlara ücretsiz olarak sunan kapsayıcı bir modelden farklı olarak, prim ödeyenlerin belli standart sağlık hizmetlerinden yararlandığı görülmüştür. Prim ödeyemeyecek durumda olan “yoksul” kesimlerin bu standart hizmetlerden yararlanabilmesi için “sosyal yardım” mekanizmalarının öngörüldüğü, sistemin sağladığı standart sağlık hizmetlerini aşan hizmet talebinde bulunanların da özel sağlık sigortaları ve özel sağlık kuruluşlarına yöneltildiği “liberal” bir model olduğu ortaya çıkmaktadır. (Erol H., Özdemir A. Sosyal Güvenlik Dergisi, Ocak 2014, Cilt 4, Sayı 1, Sayfa 9-34)

Sağlık reformları; hizmetin finansmanının vergilerden değil, ödeyebilenlerin primleri ve katkı payı ile karşılanmasını, sağlık hizmet sunumu ile finansmanın ayrılmasını, sağlık kurumlarının özelleştirilmesini, yerinden yönetime dayalı ve rekabeti kolaylaştıran bir sistemin oluşmasını, sağlık emek-gücü istihdamında esnekleşmenin ve performansa dayalı ödemenin yaygınlaşmasını önermektedir. Dolayısıyla ne yazık ki, hastalar “müşteri”ye, sağlık kurumları “işletme”ye, kamu sağlık hizmetleri “piyasa”ya dönüşmüş bulunmaktadır. Sağlık için cepten katkılar artmış, ilaç ve teknoloji kullanımının artışının da etkisiyle sağlık harcamaları yükselmiştir.(Erol H., Özdemir A. Sosyal Güvenlik Dergisi, Ocak 2014, Cilt 4, Sayı 1, Sayfa 9-34)

Çalıştay Sonunda Çıkan Öneriler:

  • Topluma yönelik koruyucu sağlık hizmetlerinde önemli rolleri olan Halk Sağlığı Uzman hekim sayısı yeterli değildir. Halk sağlığı uzman hekim sayısı arttırılmalı, yetkin birimlerde konumlandırılmalıdır.
  • Özellikle Suriyeli olmak üzere göçmen çocukların aşılamalarında problemler yaşanmakta, aşılanmamış göçmen çocuklar halk sağlığı riski oluşturmaktadır. Göçmenlere yönelik koruyucu sağlık ve aşılama politikalarının acilen geliştirilmesi gerekmektedir. Ayrıca aşı karşıtlığı toplumda giderek yaygınlaşmakta olup halkın bu konuda kamu spotları ve sosyal medya ile bilgilendirilmesi gerekmektedir.
  • Dünya sağlık örgütüne göre sağlık: bedensel, ruhsal ve sosyal iyilik hali olarak tanımlanmaktadır. Oysa ülkemizde koruyucu sağlık hizmetlerinde ruhsal sağlık üzerinde durulmamaktadır. Koruyucu hekimlikte psikolojik rahatsızlıkların da üzerinde durulması gerekmektedir. Bu nedenle 1. Basamak sağlık kuruluşlarında psikologların da görev almaları önemlidir.
  • Obezitenin çağımızda giderek arttığı ve birçok sistemik hastalığa sebep olduğu bilinmektedir. Koruyucu sağlık hizmetlerinde halkın doğru beslenme konusunda bilgilendirilmesi de artık çağın gereğidir. Birinci basamak sağlık kuruluşlarında diyetisyenlerin de görev almaları önemlidir.
  • İşyeri hekimlerinin maaşlarının işyeri sahipleri tarafından ödeniyor olması işyeri hekiminin tarafsız ve etik çalışma özgürlüğünü etkilemektedir. İşyerlerinin tehlike sınıfları ve işçi sayılarına göre belirlenecek işyeri hekimi ücretlerinin devlet tarafından ortak bir havuzda toplanıp maaş ödemelerinde işyeri hekimi ve işyeri sahibinin muhatap edilmemesi işyeri hekiminin hizmet kalitesini arttırmada önemli bir çözüm olacaktır. İşyeri hekimlerinin problemleri her geçen gün arttığından önümüzdeki dönemde bu konu başlığında çalışmalarımız devam edecektir.
  • Tam gün yasasının iptal edilerek hekimlerin muayenehane, kamu veya özel sağlık kuruluşlarında mesai sonrası çalışmalarının önü açılarak işgüçlerinden daha fazla yararlanılabilir, muayenehanelerin sisteme entegre edilmesi gereklidir.
  • İkinci ve üçüncü basamak özel sağlık kuruluşlarında psikiyatri alanında bu bölümün hastaneye para kazandırmaması nedeniyle yatırım yapılmamaktadır. Kamuda ise psikoterapi hizmeti hemen hiç uygulanmamakta, yoğun hasta akışı nedeniyle psikiyatri hekimleri kısa muayene süreleri ardından medikal tedaviler uygulamaktadır. Hem kamu hem özel hastanelerdeki bu yetersizlikler halkın yeterli psikiyatrik hizmetten faydalanamamasına sebep olmaktadır. Özellikle gençlerde anksiyete çok yüksek oranda görülmekte ve psikolojik yardıma ulaşmadaki zorluklar reçetesiz ilaç ve uyuşturucu madde kullanımını arttırmaktadır.
  • Kamuda çalışan uzman hekimlerin büyük bölümü poliklinik hizmeti esnasında yetersiz yardımcı personelle hizmet vermektedir. Sekreterlik ve asistanlık hizmetlerini bile hasta muayene ederken kendileri yapmak zorunda kalmaktadır. Poliklinik hizmetleri için her hekime bir yardımcı sağlık personeli bir tıbbi sekreter tahsis edilmesi poliklinik hizmetlerinin daha sağlıklı verilmesini sağlayacaktır.
  • İLGİLİ ETİKET:
  • #SAĞLIK
  • #SAĞLIK ÇALIŞANLARI
  • #İSTANBUL İL BAŞKANLIĞI

SONRAKİ HABER

Pandeminin Ruh Sağlığımıza Etkilerini

Sık Sorulan Sorulara Cevaplar

23 Mar 2021